Medya
Gizli hastalıklara ışık tutmak
Yüzyıllardır insanoğlunu etkileyen ve bugün dünya çapındaki 149 ülkede bir milyar kişinin hayatını mahveden hastalıklar bulunuyor. Bu hastalıkların kişi ve toplumlar üzerinde muazzam bir etkisi olmasına rağmen, bu hastalıklarla yakın zamana kadar çok az ilgilenildi ve mücadele için de çok az çaba gösterildi. Ancak bu tutum son yıllarda değişti ve çalışmalar artık sonuç vermeye başladı. Ama savaş henüz kazanılmış değil.
Gine kurdu antik çağlardan beri insanlara işkence eden bir parazittir. O kadar ki bir Mısır mumyasının içinde bile taşlaşmış bir Gine kurdu bulunmuştur. Bugün insanlar pirelerin istila ettiği göletlerden ya da diğer su kaynaklarından su içerek hastalığa yakalanabiliyorlar. Bu pireler insanların bağırsak duvarını yırtabilen Gine kurdu larvalarını yemiş oluyor. Bir erkek larva ile çiftleşen dişi bir larva, insan vücudunda deri altı dokusunu delen bir metrelik bir kurt haline gelene kadar büyüyor. Genellikle kişinin ayaklarına yönelen kurt, kabarcık oluşturmak için asit salgılıyor ve deriyi yırtıyor. Tüm bu süreç azap verici derecede yavaş oluyor.
İyileşmeyi hızlandırmak için yapılabilecek tek şey kurdu her gün bir sopanın etrafına sarmak. Hastalar haftalarca yatağa bağlı kalabiliyor. Çocuklar okula gidemiyor. Büyükler ekinlerini toplayamıyor. Daha da kötüsü, ağrıyı hafifletmek için hastalara yerel su kaynaklarında banyo yaptırılıyor, o zaman da kurt binlerce larvayı hemen suya salarak döngüyü tamamlıyor.
Gine kurdu hastalığı, ihmal edilen tropik hastalıklar (NTD’ler) olarak bilinen farklı bir hastalık grubuna dahildir. NTD’ler genellikle dar gelirli hanelerin bulunduğu alanlarda, özellikle de tropik bölgelerde görülüyor. Tüberküloz ya da sıtma kadar fazla kişinin ölümüne sebep olmasalar da kişilerin hayatlarını mahvetmekle kalmıyor, refah seviyelerini düşürerek toplumun geneline ve dolayısıyla ulusal ekonomiye zarar veriyorlar.
Eskiden daha yaygın olan NTD’ler yaşam koşulları ve hijyenin iyileştiği yerlerde kademeli olarak yok oluyor. Bugün bu hastalıklara en çok toplumun tamamının temiz su, iyi beslenme, sıhhi tesisat veya kaliteli sağlık hizmetlerine yeterli erişiminin olmadığı Afrika, Asya ve Amerika kıtalarındaki kırsal bölgelerde ve gecekondu mahallelerinde rastlanıyor.
NTD’lerden muzdarip olan kişiler büyük ölçüde vatandaşlık haklarından mahrum kalıyorlar. Bu kişiler, 2010 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından NTD ile ilgili hazırlanan ilk raporda Genel Direktörü Dr. Margaret Chan tarafından “büyük ölçüde gizli” ve “büyük ölçüde sessiz” olarak tanımlandı.
Hastalıkları kontrol altına alınması
Dünya Sağlık Örgütü’nün o zamanki Genel Direktörü Dr. Lee Jong-wook on yıl önce dünyanın dikkatini bu hastalıklara çekmek için büyük bir “markalaşma etkinliğine” önayak olduğunda, hastalıkların bilinirliği arttı. “Diğer Bulaşıcı Hastalıklar” ile ilgilenen bir DSÖ departmanı kapatıldı ve “İhmal Edilen Tropik Hastalıklar” alanına odaklanıldı. Şu anda Dünya Sağlık Örgütü tarafından NTD olarak sınıflandırılan 17 hastalık tipi bulunuyor.
Aslında bu, NTD grubuna giren hastalıklarla mücadele etmek için gösterilen ilk çaba değildi. Yıllardır devam eden başka mücadeleler de vardı. Gine Kurdu Eradikasyon Programı 1980’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nin Atlanta Georgia’daki federal Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nde (CDC) başlamıştı. 1982 yılında eski ABD Başkanı Jimmy Carter ve eşi Rosalynn, Carter Merkezi’ni insan kaynakları ve hastalıkların azaltılması için kar amacı gütmeyen bir STK olarak kurdu. 1986 yılında CDC’den Donald R. Hopkins’in Carter Merkezi’nin Sağlık Programları Başkan Yardımcısı olmasından bu yana merkez Gine Kurdu Eradikasyon Programına öncülük etti. Hopkins, Sierra Leone’de çiçek hastalığı eradikasyon programını yönetirken kazandığı deneyimi de beraberinde getirdi.
Carter Merkezi, Gine kurdu hastalığı ile baş etmek için risk altındaki toplumlara uygun maliyetli çözümler geliştirdi. Pireleri süzmek için ince gözenekli süzgeçler ve pipet gibi kullanılabilecek filtreli borular geliştirdi. Yerel toplumlar için sağlık eğitimi vazgeçilmez bir unsurdur. Örneğin; sudaki pirelerin büyüteç ile gösterilmesi ile insanlara bulaşma süreci anlatılabilir. Buradaki amaç, davranış değişikliklerini teşvik etmektir. Hastaların su kaynağına girmesi önlenirse döngü kırılabilir.
Yerelde bilinçlendirme
Hopkins, “Bu, insanlara sadece ne yapacağını söylemek ile ilgili değil zira geleneksel inançlara hemen meydan okumak iyi bir başlangıç olamaz.” diyor. Örneğin; bazı Afrikalı köylüler su kaynaklarını kutsal olarak görürler. Hopkins, “Ama eğer onlarla samimi bir biçimde tartışır ve faydalarını açıklayarak onları ikna edebilirseniz, insanlar gerekli aksiyonu alacaklardır.” diyor.
Köy gönüllüleri, Sağlık Bakanlığı tarafından eğitiliyorlar. Gönüllüler; komşularının hastalığın bulaşma döngüsünü anladığından emin olmak, hastalık bulaşan kişilerle ilgilenmek, temel sağlık hizmetlerini uygulamak, ilerlemekte olan herhangi bir sorunu kökünden çözmek için daha uzman birini çağırmak, ilerlemelerin ve sapmaların yakından izlenebilmesi ve analiz edilmesi için tüm yeni vakaları bildirmek üzere eğitimler alıyor.
Bir diğer yöntem ise döngüyü kırmak üzere durgun su kaynaklarının BASF’nin Abate® ürünü gibi bir larva ilacıyla ilaçlanması. Abate®’nin aktif maddesi olan Temephos, Dünya Sağlık Örgütü tarafından içme suyu kaynaklarında litre başına bir miligramı geçmeyen konsantrasyonlarda öneriliyor. BASF’nin Carter Merkezi’ne yaptığı uzun vadeli bir taahhütle Abate® 20 yılı aşkın bir süredir Gine Kurdu Eradikasyon Programı için ücretsiz olarak tedarik ediliyor.
Kişisel bağlılık
Bu sırada Başkan Carter da statüsünü kullanarak tüm dünyadaki siyasi liderleri harekete geçirdi. 1995 yılında, sağlık çalışanlarının uzak bölgelere ulaşabilmesi için Sudan iç savaşının ortasında bir ateşkese bile aracılık etti. Bu durum “Gine kurdu ateşkesi” olarak bilinir.
Başkan Carter şu an 80’li yaşlarının sonunda olmasına rağmen eşi ile birlikte uzak Afrika toplumlarını ziyaret etmeye devam ediyor. Başkan Carter şöyle diyor: “Başladığımızda 26.000’i aşkın köyde Gine kurdu hastalığı vardı, erkeklerin sadece %3’ü, kadınların ise çok azı isimlerini yazabiliyordu. O yüzden onlara davranışlarını değiştirmeleri gerektiğini yazılı dil olmadan öğrettik, birincil olarak karikatür ve resimleri kullandık.”
Programın yöntemleri oldukça işe yaradı. 1986 yılında, Gine kurdu hastalığı 21 ulusta yılda yaklaşık 3.5 milyon kişiyi etkiliyordu. 2012’de bildirilen vaka sayısı sadece 542’ydi, bu da yaklaşık %99’luk bir düşüş anlamına geliyordu ve bu vakalar sadece Çad, Etiyopya, Mali ve Güney Sudan’ın izole bölgelerinde meydana gelmişti. Gine kurdu hastalığı yakın zamanda tamamen yok olacak gibi görünüyor ve bu çok önemli bir gelişme. 1970’lerde büyük bir global çaba sonucunda yok olan çiçek hastalığı, tamamen yok edilen tek insan hastalığıydı. Çiçek hastalığının tersine Gine kurdu hastalığı, herhangi bir aşı ya da ilaç olmaksızın yok edilebiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü, İhmal Edilen Tropik Hastalıklar Kontrol Departmanı Direktörü Dr. Lorenzo Savioli Başkan Carter’a minnettar.“Başkan Carter olmasaydı bugün bu konumda olamazdık. 17 NTD’nin her biri için bu seviyede bir elçimiz olsaydı hayat çok daha kolay olurdu.”
Savioli oldukça yol alındığını düşünüyor. Dünya Sağlık Örgütü, 2012 yılının Ocak ayında NTD Yol Haritasını yayınlayarak 2015 ve 2020 yılları için idealist hedefler belirledi. Artan güveni gösteren bu yol haritası ile, Gine kurdu ve diğer NTD’lere karşı yapılan müdahalelerin artması çağrısında bulundu. Bu yol haritasından ilham alan yerel makamlar, STK’lar ve ilaç şirketleri, Gine kurdunun kökünü kurutmaya daha aktif olarak katılmaya, 2020 yılına kadar en az dokuz NTD’yi daha kontrol altına almaya veya bölgesel olarak yok etmeye söz verdikleri Londra Bildirisi’ni kısa sürede yayınladılar.
İlerleme kaydedilmeye başlanan diğer bir NTD de nehir körlüğü ya da onchocerciasis. Bu hastalık, dünyada önlenebilir körlüğün en büyük sebeplerinden biri olarak yol haritasında ve Londra Bildirisi’nde belirtilen hastalıklar arasında yer alıyor. Carter Merkezi’nin hedefinde bu hastalık da var.
Başka bir parazitli kurt enfeksiyonu olan nehir körlüğü feci bir kaşıntı ile birlikte bozulmuş leopar görünümü deriye ve körlüğe kadar gidebilen göz lezyonlarına sebep olabiliyor. Kurt, hastalıklı karasinekler tarafından defalarca ısırılan insanların içinde üreyebiliyor.
Böcek ilaçları, bulaşma döngüsünü engelleme konusunda da faydalı olabilir. BASF, Carter Merkezi ile uzun süredir yaptığı işbirliğini genişleterek 2020 yılına kadar Merkez’in Uganda’daki nehir körlüğü programına fazladan 4.670 litrelik Abate® sağlama sözü verdi.
NTD’de ilaçlar da işin içine giriyor. Mevcut bir aşı olmamasına rağmen 1990’larda hastaları tedavi eden kitlesel ilaç uygulaması projeleri yapıldı. Carter Merkezi, Amerika kıtası için yaptığı ‘Onchocerciasis Yok Etme Programı’ ve Afrika’daki ‘Onchocerciasis Kontrol Programı’ ile bugüne kadar bu hastalıkla on ülkede aktif olarak mücadele etti. Hopkins, “Amerika kıtasında nehir körlüğünü bitirmek üzereyiz.” diyor. Hastalık sadece Brezilya ile Venezuela’nın sınır bölgesindeki ormanda iki küçük bölgede görülüyor. Şimdiye kadar hep Afrika’daki nehir körlüğünün yok edilemeyecek kadar yaygın olduğu varsayılmıştı. Fakat, Sudan’daki yoğun çabalar, başkent Hartum’un kuzeyindeki Abu Hamad bölgesinde bulaşmayı durdurmaya yetti. Hopkins, “Uganda hükümeti 2020 yılına kadar bulaşmayı tüm ülkede bitirmeye kararlı.” diyor.
“Nehir körlüğünü Amerika'da bitirmek üzereyiz”
Dr. Donald R. Hopkins, The Carter Merkezi Başkanı
Medicines also enter the equation with this NTD. Although there is no available vaccine, the 1990s saw mass drug administration schemes treating the infected. With its Onchocerciasis Elimination Program for the Americas, and working in cooperation with the African Program for Onchocerciasis Control, The Carter Center has been active in combating this disease in ten countries to date. “We’re very close to finishing with river blindness in the Americas,” says Hopkins. Only two small endemic zones remain, in Brazil and Venezuela’s cross-border jungle. The assumption has always been that river blindness in Africa is too pervasive to eliminate. Yet with concentrated efforts, Sudan recently stopped transmission in the Abu Hamad region north of the capital Khartoum. “And the government of Uganda,” Hopkins points out, “is determined to end transmission by 2020, nationwide.”
Diğer bazı NTD’ler ile mücadelede ilerleme kaydetmek daha zor oldu. Chagas hastalığının da hayatı tehdit etme potansiyeli var. Bu hastalık “Katil böcek” ya da “öpücük böceği” adı verilen böcekler tarafından yayılan protozoan bir parazitten kaynaklanıyor. Kötü inşa edilen evlerin çatlaklarından sızarak yiyecek ve içeceklere de bulaşabilen öpücük böcekleri, çoğu Latin Amerika’da olmak üzere toplam 8 milyon civarı kişiye bu hastalığı bulaştırmış durumda. Kanla beslenen bu böceklerin dışkıları ısırıkların içini dolduruyor. Ayrıca annelerin bu hastalığı hamilelik ya da doğum sırasında bebeklerine geçirmesi ve hastalığın kan nakli ile bulaşması riski de söz konusu.
Londra Hijyen ve Tropikal Tıp Okulu’nda öğretim görevlisi olan Dr. Simon Croft, “Sorun, yıllardır tedavi ile ilgili bir gelişme kaydedilmemiş olması” diyor. Croft aynı zamanda İhmal Edilen Hastalıklar için İlaçlar İnisiyatifinde çalışmış ve başka bir NTD için potansiyel tedavi olarak miltefosine ilacının üzerinde araştırma yapmış. Yaptığı testlere göre bu ilaç Chagas hastalığı paraziti ile de mücadele edebilir. Fakat şu anda ortada bir aşı bulunmuyor ve Chagas’ın tanısı da oldukça zor. Tedavi için şu anda kullanılan ilaçlar ancak hastalığın erken aşamalarında işe yarıyor. İnsanlar hasta olduklarını anlayıncaya kadar uzun zaman geçiyor. Hastaların yemek borusu veya bağırsaklarının genişlemesi kötü beslenmeyle sonuçlanıyor ve aynı zamanda kalp yetmezliği de yaşayabiliyorlar.
Croft “Bugüne kadarki en çarpıcı etki vektör* kontrolü ile gerçekleşti” diyor. Bu da, sinek tellerinin ve kapalı alanda kullanım için BASF’nin Fendona®’sı gibi böcek öldürücü duvar spreylerinin kullanımı anlamına geliyor.
Fakat çözümün büyük bir bölümü hijyen koşullarının iyileştirilmesinden geçiyor. Bu da insanları hastalık konusunda eğitmeyi ve enfeksiyonu önlemelerine yardımcı olmayı gerektiriyor. BASF tarafından Arjantin’de yürütülen bir proje tam da bunu yapmayı hedefliyor. “Vamos por nuestro país” (Ülkemiz için harekete geçelim) Chaco şehrindeki köylülerle çalışarak Chagas ile mücadele eden bir toplumsal gelişim programı. (Öpücük böceğinin kökünü kazımak ile ilgili ayrıntılı bilgi edinin.) Arjantin Ulusal Chagas Programı tıbbi danışmanı Dr. Héctor Freilij “Chagas basit bir enfeksiyon hastalığından çok daha fazlası. Nüfusun ekonomik, sosyal ve eğitimsel durumunu da ilgilendiriyor.” diyor.
En hızlı yayılan NTD
Chagas vakaları global seyahatler nedeniyle Kuzey Amerika ve Avrupa’da da gittikçe artıyor. Fakat tüm dünyada sayısı daha hızlı artarak alarm veren bir diğer hastalık ise dang humması. Sıtma kadar yaygın olan ve sivrisineklerden bulaşan bu virüsün görülme sıklığı ise son 50 yılda 30 kat arttı. Her yıl 100’den fazla ülkede 50 milyon enfeksiyon görülüyor. Çocuklarda sıklıkla görülen, bir hastaneye yatış ve ölüm sebebi olan hastalık nezleye benzeyen semptomlarla ortaya çıkıyor, daha sonra bu semptomlar yoğunlaşarak kanamalı komplikasyonların eşlik ettiği ciddi dang humması vakalarına dönüşebiliyor.
Bu gibi durumlarda, böcek ilaçları kullanılabiliyor fakat henüz tıbbi bir tedavi bulunamadı ve birincil taşıyıcısı olan sarıhumma sivrisineği gündüz vakti kan emdiği için cibinlikler bir işe yaramıyor. İkincil bir taşıyıcı olan asya kaplan sivrisineği, hastalığı Kuzey Amerika ve Avrupa’ya yaymış durumda. Uluslararası kargo ile taşınan bambu ve lastiklerde üreyen asya kaplan sivrisineği dondurucu soğuklara bile dayanıklı.
Dang humması 2012 yılında en hızlı yayılan, vektör aracılı, salgın potansiyeline sahip viral hastalık olarak ilan edildi. 2010 yılında Fransa ve Hırvatistan’da yerel bulaşma olduğu bildirildi. 2012 yılında ise Portekiz’deki Madeira adalarında şok edici rakamıyla 1.800 enfeksiyon vakası görüldü ve bu vakalardan bir kısmı ile bu hastalık diğer Avrupa ülkelerine taşındı. Dünya Sağlık Örgütü, 2013 yılının Ocak ayında yayınlanan ikinci NTD Raporu’nda sözlerini esirgemedi. Raporda “Dünya tepkisel yaklaşımını değiştirmeli” deniliyordu. Savioli şuna dikkat çekiyor: “Birçok gelişmiş ülkede gündüz ısıran taşıyıcılar konusu henüz ele alınmış değil. Bu konu bir saatli bomba ve bir şeyler yapmamız gerekiyor.”