Medya

Kentsel geleceğimiz

Bird's eye view of the city of London

İnsanoğlu bir değişim geçiriyor. Kırsal bölgelerle karşılaştırıldığında günümüzde daha çok kişi şehirlerde yaşıyor. 2050 yılı itibarıyla, dünyada nüfusunun %75’inin kent sakini olacağı tahmin ediliyor.

Bu durum, insanoğlu için bilinmeyen bir alan ve bazı kendine has zorlukları da beraberinde getiriyor. Dünyanın bazı mega şehirlerinde hastalık haline gelen çarpık kentleşmeyi nasıl kontrol altına alacaksınız? Kırsal bölgelerden göç eden milyonlarca insana nasıl ucuz, düşük maliyetli konut yaratacaksınız ve gecekondu mahallelerindeki nüfusu nasıl azaltacaksınız? Peki, dünya enerjisinin üçte ikisinden fazlasını harcayan şehirlerdeki enerji tüketimini nasıl azaltacaksınız?

Teknoloji ve mühendislik alanındaki inovasyonlar sayesinde, yeni nesil gökdelenler ortaya çıkmaya başlıyor. Shard, Londra’da şehrin siluetini dönüştürerek Tate Modern Müzesi’ni ve Saint Paul Katedrali’ni gölgede bırakıyor. 2014 yılında tamamlanan Şangay Kulesi Çin’in en uzun binası ve 2009 yılında tamamlanan Dubai’deki Burj Khalifa ise dünyanın en uzun binası oldu.

Bu tür çığır açan projeler, hem alkışlandı hem de eleştirildi. Bazıları bu projeleri kutlarken diğerleri amaçlarını sorguluyor. Birçok kişi ise bu atılımın çarpık kentleşmeyi önlemek ve emisyonları azaltmak için gerekli olduğunu savunuyor.

Gökdelenleri savunanlar, planlamacıların enine değil boyuna doğru planlaması gerektiğini vurguluyor ve bu “yoğunlaştırmanın” gelecekte şehirlerin simgesi haline geleceğini söylüyorlar. Şehirlerdeki kalabalık bölgeler yerel hizmetleri bir araya toplayıp seyahat mesafesini kısaltırken, gri beton yığınlarını anımsatabilir ve hatta belki de yaşam standartlarının azaldığını hissettirebilir. Fakat yeni inovasyon ve teknolojiler sayesinde yarının şehirleri herkesin isteyeceği standartlar vaat ediyor: Daha temiz, daha fazla enerji tasarrufu sağlayan ve sakinleri için daha konforlu bir yaşam.

Daha önce gökdelenler, genellikle ticari alan olarak tasarlanıyordu; bugünün çok yüksek gökdelenleri ise bunlardan farklı. Shard, bir iş kompleksi olarak değil; mimarı Renzo Piano tarafından konutları, restoranları, ofisleri ve bir oteli bünyesinde toplayan “dikey bir köy olarak” tanımlanıyor.

Dubai’deki Burj Khalifa; parkları, konutları, dükkanları ve otelleriyle bir “yaşam tarzı topluluğu” oluşturdu. Şangay’ın finans merkezinde yer almasına rağmen Şangay Kulesi de restoran, kafe, dükkan ve bahçeleri içeren açık kamusal alanları içinde barındırıyor.

Yeni gökdelenler artık çalışma, uyuma, oyun oynama ve sosyalleşme alanları olarak konumlanıyor. Kahve veya yiyecek bir şeyler almak için ofis dışına çıkıp aşağıdaki sokağa inme alışkanlığı, yerini asansöre binip en yakın kafenin bulunduğu katın düğmesine basmaya bırakıyor.

Baştan yaratılan sürdürülebilir şehirler

Yeni gökdelenler mevcut şehirlerde yükselirken, sıfırdan yeni şehir inşaa etme eğilimi de ortaya çıkıyor; kırsaldan şehre göçün en büyük oranına sahip gelişmekte olan ekonomilerde bu durum daha net görülüyor. Örneğin, altı kilometrekarelik ıslah edilmiş arazide bulunan Güney Kore’deki Songdo, dünyada ilk kez tamamıyla bilişim ağıyla donatılan bir şehir; burada market siparişlerinden tıbbi taramalara kadar tüm işlemler, bilgisayardan bilgisayara uzaktan yapılabiliyor. Bütün şehir, sel suyu akışını önleyen ve biyoçeşitliliği, enerji tasarruflu LED trafik ışıklarını ve hatta çöp aracı ihtiyacını ortadan kaldıracak yeraltı atık sistemini destekleyen, bitkiyle donatılmış yeşil çatılara sahip çevre dostu tasarım prensipleri üzerine inşa ediliyor.

Çin’de Tianjin şehri, güneş enerjisiyle çalışan güneş panelleri, rüzgar enerjisi, yağmur suyu toplama ve diğer yeşil teknolojilerle tamamlanan yeni bir ekolojik şehir olarak inşa ediliyor. Hindistan Pune’deki Amanora Vadisi, %20’sini park, bahçe ve oyun alanlarının oluşturduğu, maliyeti düşük konut imkânlarını barındıran geniş bir gelişim projesidir. Ayrıca etkili atık yönetimi, yağmur suyu toplama ve güneş ağacı yetiştirme sistemini içeren ve çevreye duyarlı önemli tasarım projeleri bulunuyor.

Bu yeni şehirlerde bahçe ve park alanı oluşturmak estetik amaçlarla değil, kentsel ısı adaları denen oluşumları engellemek için yapılıyor. Bu adalar, sıcaklığı tehlikeli şekilde arttıran ve hava kalitesini azaltan bina ve kaldırımlı alanlar gibi ısıyı hapseden kentsel oluşumlardır.

Bird's eye view of New York City's urban canyon

Yeni nesil gökdelenler ve şehirler, bütüncül hedefleriyle göz kamaştırıyor; ancak kentsel yaşamın daha az göz alıcı bir yönü daha var. Dünyanın birçok yerinde, kırsal bölgelerden şehirlere göç eden insanların büyük çoğunluğu, yaşamına çoğunlukta elektrik ve temiz su olmayan bir bölgede başlıyor. Gelişmemiş yerleşim yerleri standardın altında olduğundan, sakinler de sel ve deprem gibi doğa olaylarına karşı özellikle daha savunmasız.

Bu insanlar için maliyeti düşük ve kaliteli konutlar yaratmak, şehir planlamacıları için en az yeni şehir simgeleri tasarlamak kadar önemlidir. Ayrıca inovasyonlar sayesinde bu gibi konutlar hızlı ve ucuz bir şekilde inşa edilebiliyor. Bu konularda hız önemlidir:

Bir yapı ne kadar hızlı inşa edilirse maliyeti o kadar düşer. Güvenlik de aynı şekilde önemlidir: Bir yapı ne kadar sağlam ve dayanıklıysa, kalıcılığı da o kadar fazladır.

Hız, güvenlik ve düşük maliyet şeklindeki üç kademeli hedefi gerçekleştirmek, kulağa aşırı hırslı gelebilir; fakat yeni teknolojiler ve inovatif düşünce bunun şimdiden gerçekleştiğini gösteriyor. Mimarlar, şehir planlamacıları, yerel yönetim ve şirketler dünya genelinde bir arada çalışarak, en uzun gökdelenlerden en mütevazı evlere kadar her alana sürdürülebilir tasarım ilkelerini uyguluyor. Bu tarz istekler, idealistlikten daha çok bütüncül hedefle yönlendiriliyor; ancak insanoğlu kendi kentsel geleceğine başarılı bir geçiş yapacaksa, sürdürülebilir inşaatın gelecekte her alanda kullanılması gerekiyor.