Güçlü bir inovasyon faktörü
Nanoteknoloji sihirli bir formül değildir, yalnızca olağanüstü fırsatlar sunan bir araçtır. Bunu, ebadı nanometre cinsinden ölçülen yapı, parçacık, elyaf ya da yassı taneciklere sahip malzemeler geliştirmek için kullanıyoruz.
Nanoteknoloji iklim koruma, mobilite, tıp ve enerji gibi alanlarda çözümler bulmamıza yardımcı olduğu için, AR & GE çalışmalarında da güçlü bir inovasyon faktörü. Gelecekte bizi daha da ilgilendirecek olan soruları yanıtlayabilmeye ihtiyacımız var: Artan nüfusa nasıl temiz su sağlayabiliriz? Sürekli artan enerji talebini nasıl karşılayacağız? Artan ulaşım hacmi ve bireysel mobilite sonrasında en fazla çevre dostu tasarıma nasıl ulaşabiliriz? Bu soruların cevabını bulmak, kademeli ürün geliştirme çalışmalarına ya da eski yaklaşımlara göre çok daha fazla vakit alacaktır. Yeni bakış açılarını ortaya çıkaran yeni teknolojilere ihtiyacımız bulunuyor.
Örneğin: Günümüzde farklı ışık kaynaklarına güç vermek için dünya çapındaki elektrik enerjisinin %20'sini kullanıyoruz. Organik ışık yayan diyotları (OLED’ler) kullanarak, gelecekte bu enerji tüketimini %30’dan fazla oranda azaltabiliriz. OLED’ler, şeffaf bir anot ile katot arasına gömülü, yaklaşık 100 nanometre kalınlığında, çeşitli organik yarı iletkenlerden oluşan ince bir tabakadan meydana gelir. Elektrik akımı uygulandığında ise nanofilm ışık verir. Araştırmalarımızla günümüzün enerji tasarruflu ampullerinden %50 daha az enerji tüketen bir aydınlatma malzemesi geliştirmeyi hedefliyoruz.
Nanoteknoloji, aynı zamanda su arıtımı konusunda da büyük avantajlar sağlıyor. Ultrason®'dan yapılan plastik membranlar, sudaki mikropları, bakterileri ve hatta virüsleri filtreleyen 20 nanometre genişliğinde küçük gözeneklere sahip. Bu ultrafiltrasyon teknolojisi, içme suyunu ve sanayi suyunu arıtmak, aynı zamanda yüzey suyu, yeraltı suyu ve kaynak suyundan üretim sağlamak amacıyla kullanılıyor.
Nanoteknolojiyi gelecekte de kullanabilmek istiyorsak, ‘kabullenmek’ bizim anahtar kelimemiz olacaktır. Kabullenmeyi sağlayabilmek için, açık olmak, anlaşılır bilgiler vermek, tartışmalara katılmak, sorunları ele almak ve üzerinde fikir birliğine varılan bilimsel çözümler bulmak zorundayız. Bu bağlamda, BASF kurduğu diyaloglara güveniyor. Almanya'da düzenli bir forum çalışması başlatmış olan ilk ve şu ana kadarki tek firmayız. 2008'de kurulmuş olan Nano Diyalog Forumu’nda, çevre ve tüketici kuruluşlarının, derneklerin, akademik kurumların ve kiliselerin temsilcileri ile bir araya gelip, mevcut siyasi ve sosyal gelişmeleri ve sorunları tartışıyoruz. Bu diyaloglar bizim için çok iyi bir deneyim oldu. Nanoteknoloji ile ilgili sorunları ve koşulları daha iyi anlamamıza yardımcı olduğu için, bunlara daha iyi bir şekilde cevap verebilmemizi sağlıyor.
Almanya, nanoteknoloji alanında dünyada ön sıralarda yer almakla birlikte, Avrupa'da lider konumdadır. Bunun devam edebilmesi için, yeniliklere açık siyasi ve sosyal bir ortama ihtiyacımız bulunuyor. Sektör kendi üzerine düşeni yapmaya devam ederken, politikacılar da bu konuda rol almalı. Siyasi liderler belirli bir strateji çerçevesinde, bu teknolojinin sağladığı olağanüstü fırsatlardan faydalanılmasını sağlayacak şekilde nanomateryal kullanımını düzenlemeli. Sonuçta teknoloji, özünde nötr bir olgudur, iyi ya da kötü değildir. Önemli olan, bu teknolojinin uygulanması ve ortaya çıkan ürünlerin sorumlu bir şekilde idare edilmesi.
Biz bu sorumluluğu üstleniyoruz. Diğer tüm BASF ürünlerinde olduğu gibi nanomateryal içeren ürünler için de bu geçerlidir. Bu yüzden yıllardır nanoteknoloji üzerine kapsamlı güvenlik araştırmaları gerçekleştiriyor ve ekstra çalışmalara katılıyoruz. Buna örnek olarak, Almanya Federal Çevre Bakanlığı, İş Güvenliği ve Sağlığı Federal Enstitüsü ve BASF'nin ortaklaşa olarak nanoparçacıkların uzun süreli etkilerini araştırdığı projeyi gösterebiliriz. Güvenlik araştırmaları sayesinde, potansiyel riskleri belirleyip güvenli ürünler ve uygulamalar geliştirebiliyor, böylece mevcut risklerin gerçek bir tehlikeye dönüşmesini önlüyoruz.
Dünyanın lider kimya şirketi olarak ürünlerimizin güvenliği açısından, çalışanlarımıza ve topluma karşı büyük sorumluluklarımız bulunuyor. Yeni teknolojilerin topluma kazandırdığı fırsatlardan yararlanmak da bizim sorumluluğumuz. Bu mümkün olduğu takdirde gelecekte de başarı sağlayabiliriz.
Dr. Andreas Kreimeyer
2003 yılından bu yana BASF SE'nin Yönetim Kurulu üyesidir. Ayrıca İdari Araştırma Direktörü olup, Güney Amerika bölgesinde Bitki Koruma ve Boya Bölümlerinden Biyolojik Sistemlerin ve Etki Sistemlerinin Araştırılması, BASF Bitki Bilimleri ve BASF Yeni İşletme birimlerinden sorumludur. Kreimeyer biyoloji alanında doktora derecesine sahip olan Kreimeyer, 1986 yılında BASF için çalışmaya başlamıştır. Yönetim Kurulu’na katılmadan önce şirketteki gübre, dispersiyon ve fonksiyonel polimerler departmanlarını yönetmiştir. 1995 ve 1998 yılları arasında Singapur'da BASF için çalışmıştır.
Daha fazla bilgi için: www.nanotechnology.basf.com